KUR’AN’IN, ZAMANIN YARISI OLAN GECEYE YÜKLEDİĞİ ANLAM

Doç Dr. Erdoğan BAŞ

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

 

ÖZET

Türkçede “gece” anlamına gelen “leyl” kelimesi, terim olarak “gündüzün aydınlığından sonra gelen” demektir, Gecenin vakti akşamleyin güneşin batışından sabahleyin doğuşuna kadar devam etmektedir. Kur’an-ı Kerim’de leyl kelimesi 92 defa geçmektedir. “Mağrib-sabâh”, “ğudüvv-âsâl”, “işâ” ve “seher” gibi bu kelimeyle ilintili diğer kelimeler de bu konuya dâhil edilirse, Kur’an’da gece temasının yoğun bir şekilde işlendiği görülür. Muhtelif ayetlerde gecenin Allah’ın ayetlerinden bir ayet olduğu ifade edilmektedir. Kur’an’ın gece ayetlerinde ilk dikkat çeken husus, onun bir ayet olduğunun vurgulanmasıdır, Yine Kur’an-ı Kerim’de gecenin insanlar için oldukça önemli bir nimet olduğundan bahsedilmektedir. Bu hususla ilgili “seken-sükûnet”, “teshîr”, “halk”, “libâs” ve  “menâm” gibi anahtar ketimeler ve kavramlar kullanılmaktadır.

Kur’an’da gecenin Allah’ın ayetlerinden bir ayet, ibret ve mucize; yine onun Allah’ın nimetlerinden bir nimet olduğu haber verilmekle yetinilmez, onun aynı zamanda namaz, Kur’an tilaveti, zikir- tesbih, teheccüd, kıyam, sücud ve infak gibi ibadetlerle de değerlendirilmesi tavsiye edilir.

Yine Kur’an’da Hz. Musa’nın İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarması, Allah Teâlâ’ya kırk gece özel olarak kulluk yapması, Lut kavminin helakinin bir gece vakti gerçekleşmesi, İsra ve Mirac’ın gece vuku bulması, Kur’an’ın Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlanması gibi bazı hadiselerin geceleyin meydana geldiği haber verilir.

Makalede bu ve buna benzer konular daha detaylı bir şekilde ele alınıp tahlil edilecektir.

 

GİRİŞ

Malum olduğu üzere gece ve gündüzden bir gün, bir günden de haftalar, aylar meydana gelmektedir. Bir günün yarısı geceden ibaret olduğuna göre, bir haftanın, bir yılın ve bir ömrün yarısı da geceden ibaret demektir. Diğer bir deyişle gece her halükarda, tüm vakitlerin yarısını oluşturmaktadır. Bundan dolayı olsa gerektir ki, zamanın yarısını oluşturan gece üzerinde çok durmakta, dikkatleri gece üzerine çekmektedir.

Kur’an’da umumiyetle gece gündüzle karşılaştırmalı olarak zikredilmekte, ancak birlikte zikredildikleri bütün ayetlerde önce gece anılmaktadır. Art arda zikredilen ayetlerde de aynı şekilde önce gece, ardından gündüz getirilmektedir. Sayısal olarak bakıldığında da gece gündüze oranla çok daha fazla zikredilmekte; gece 92, gündüz ise 57 kere tekrar edilmektedir. Ayrıca Kur’an’da Leyl-gece adıyla bir sure bulunmakta, Nehar-gündüz adıyla bir süre yer almamaktadır. Yine Kur’an’da nadiren de olsa gece gündüzü de ihata etmektedir. Ne var ki, aynı durum gündüz için söz konusu değildir. Bu da gece motifinin gündüze daha cami olduğunu göstermektedir. Bir de hem geceye hem de gündüze yemin edilmekte, ancak gündüze oranla geceye daha fazla and içilmektedir (geceye 6, gündüze 2 kere.)

Kur’an’da gecenin Allah’ın ayetlerinden önemli bir ayet olduğu, bu yönüyle gece ile gündüzün yaratılmasının ve birbirini takip etmesinin aklını kullanabilenler için birer ibret niteliği taşıdığı haber verilmektedir. Ayrıca gecenin bir kısmının namaz, Kur’an tilaveti, tesbih, tahmid, secde, dua ve ibadetle geçirilmesi gerektiği bildirilmektedir. Yine Kur’an’da geceleyin tarihte oldukça önemli hadiselerin vuku bulduğu, örneğin Kur’an’ın Kadir gecesinde indiği, İsra’nın (ve Miracın) geceleyin gerçekleştiği, Hz. Lut ve Musa kavimlerinin geceleyin helak olduğu haber verilmektedir. Aynı şekilde gece uykusunun bir nevi ölüm manasına geldiği ifade edilmektedir.

Kur’an’da özellikle ibadetler açısından geceye çokça atıf yapılmakta, sabah, akşam ve yatsı namazları ile teheccüd namazı özellikle zikredilmekte, ayrıca Kur’an tilavetine, tesbihat ve tahmidatta bulunulmasına, secde ve zikir edilmesine, gecenin yarısının veya üçte birinin değerlendirilmesine dikkat çekilmekte; ancak aynı yoğunlukta gündüze dikkat çekilmemektedir. Bu da Kur’an’ın geceye daha çok önem verdiği anlamına gelmektedir.

Yaptığımız araştırmalarda bunca önemine rağmen zamanın/ömrün yarısı anlamına gelen gece motifinin üzerinde durulmadığı, araştırma konusu yapılmadığı, yani makale, madde ve kitaba konu edilmediği anlaşılmıştır. Bizce tekrar tekrar zikredilen, üzerine yemin edilen, mucize olduğu haber verilen, içinde birçok ibadetin yapılması istenen gece; üzerinde durulmayı fazlasıyla hak etmektedir,

Biz de Allah Teâla’nın insanlığa son mesajı olan ve çok önemli bir gecede (Kadir Gecesi’nde) inzal edilen Kitabı’nda gece metaforunun nasıl işlendiğini ortaya koymak, ömrün yarısını teşkil eden gecenin Kur’an’î tasavvura göre nasıl değerlendirilmesi gerektiğini tespit etmek istedik. Bu itibarla Kur’an’a göre gece motifinin yeterince keşfedilmesinin, “İslam zaman telakkisi”nin anlaşılmasına önemli bir katkıda bulunacağı kanaatindeyiz.

A-        GECENİN TANIMI

Türkçede gece anlamına gelen leyl kelimesin terim olarak “gündüzün aydınlığından sonra gelen” demektir. Gecenin vakti akşamleyin güneşin batışından sabahleyin doğuşuna kadar devam etmektedir. Leyl’ın zıddı olan nehar kelimesi de gündüz manasına gelmekte, onun vakti de sabahleyin güneşin doğuşundan akşamleyin batışına kadar sürmektedir.

Coğrafi ve fiziki olarak ise ”görünen güneşin, görünen ufkun altında bulunması sebebiyle karanlık olan süreye” gece, “ufuk düzleminin üstünde bulunduğu aydınlık süreydi de gündüz denmektedir. Gece ayrıca “güneşin yüksekliğinin (ufuk düzleminden uzaklığının) -16 -21.5’den daha küçük olduğu, gökyüzünün ve ufuk çizgisinin tamamen karanlık olup birbirinden fark edilemediği süre” olarak da tarif edilmektedir.

Bugün, gece ve gündüz denilen bu karanlık ve aydınlık dönemlerin dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesinden ileri geldiği herkes tarafından bilinmektedir. Dünya bu dönme hareketini yaparken üzerindeki her nokta güneşe bakan yüzünde bulunduğu sürece aydınlık-gündüz, öbür yüzünde kaldığı sürece de karanlık-gece olur. Bu iki zaman dilimini, gündüz ve geceyi, içeren süreye de “bir tam gün” denir.

Gecenin süresi, gündüz gibi yeryüzünün çeşitli noktalarına göre değişiklik arz eder. Gece ve gündüzün birbirini izlemesi arzın dönmesinden, sürelerinin eşitsizliği de dönme eksenlerinin eğikliğinden ileri gelir. Bu şartlarda arzın kendisini aydınlatan güneşe göre aldığı çeşitli konumlara bağlı olarak yeryüzünün bütün noktaları ışıkta ve gölgede birbirine eşit olmayan yörüngeler çizer. Biraz evvel ifade edildiği üzere güneş ufkun altına girer girmez gece başlar. Kutup bölgelerinde gece ve gündüz altışar ay sürer. Kutup daireleri üstünde yaz dönencesinde 24 saatlik bir gündüz, kış dönencesinde ise 24 saatlik bir gece olur. Ekvatorda bütün yıl boyunca gece ve gündüz süresi eşittir. Kutup daireleri ile ekvator arasında, gece ve gündüz sürelerindeki eşitsizlik sürekli olarak değişir, Buna bağlı olarak arzın bazı bölgelerinde gece, bazılarında gündüz, hatta bazı bölgelerinde kış bazılarında ise yaz yaşanır.

Bir günün, gece ve gündüzden meydana geldiği tartışmasız bir gerçektir. Ancak bunlardan hangisinin önce geldiği tartışma konusudur. Şimdiki uygulamaya göre sabahleyin güneşin doğuşundan gece 12.00’a kadar olan zaman müddetine bir gün deniyor. Buna göre 12.00’a kadar geçen süre o güne ait bir süre; 12.00’dan itibaren kalan süre ise sonraki güne ait bir süre oluyor. Bu uygulamanın eski Romalıların tatbikatına dayanan bir uygulama olduğu ifade edilmektedir.

İslami örfe veya geleneğe göre ise bir günün, akşamleyin başlayıp onu takip eden gündüzün akşamına kadar sürdüğü görülmektedir. Örneğin Cuma gecesinin, Perşembe günü akşamleyin başladığı bilinmektedir. Kandil ve bayram geceleri de aynı şekilde anılmaktadır. İlk teravih oruçtan bir önceki gece başlatılmaktadır.

B-         GECE AYETLERİNİN TAHLİLİ

Yukarıda da ifade edildiği gibi Kur’an-ı Kerim’de leyl kelimesi 92 defa geçmektedir. “Mağrib-sabâh”, “ğudüvv-âsâl”, “işâ” ve “seher” gibi bu kelimeyle ilintili diğer kelimeler de bu mevzuya dâhil edilirse, Kuran’da gece temasının yoğun bir şekilde işlendiği söylenebilir. Yoğun işlenmesi de düz mantıkla makul görünmektedir; zira zamanın, dolayısıyla insan ömrünün yarısını gece oluşturmaktadır. Öyleyse Kur’an’ın geceden nasıl bahsettiği, gecenin nasıl anlamlandırılmasını istediği üzerinde durmak gerekmektedir.

  1. GECENİN ALLAH’IN AYETLERİNDEN BİR AYET OLMASI

Muhtelif ayetlerde gecenin Allah’ın ayetlerinden bir ayet olduğu ifade edilmektedir. Gece ile ilgili ayetlerde ilk dikkat çeken husus, onun bir ayet olduğunun vurgulanmasıdır. Ayet kelimesi, “açık alamet,” “ibret,” “işaret,” “delil” ve “mucize” gibi manalara gelmektedir. Terim olarak ise “Allah’ın varlığına, birliğine, eşinin ve benzerinin olmadığına işaret eden delil veya mucize” demektir. Bu tanım çerçevesinde pekâlâ denebilir ki, gece de, Allah’ın varlığına, birliğine, eşinin ve benzerinin olmadığına işaret eden açık delillerden birini oluşturmaktadır. Çünkü gecenin oluşması, gündüzü takip etmesi, tam bir sistem içerisinde şaşmadan işlemesi beşerin takatini aşan bir hadisedir. Başka bir ifade ile sadece gecenin yaratılması ve yönetilmesi bile Allah’ın varlığını göstermesi açısından açık bir burhandır.

Bu hususla ilgili detaylara geçmeden önce oldukça dikkat çeken bir uyarıyı burada zikretmek gerekir diye düşünüyoruz. Kuran-ı Kerim, Allah Teâla’nın varlığına, güç ve kudretine delil olarak geceyi (ve gündüzü) oldukça çarpıcı bir temsille bize şöyle aktarıyor:

“Ey Nebi! De ki: Düşündünüz mü hiç, şayet Allah geceyi Kıyamete kadar devam ettirse, Allah’tan başka size bir ışık getirebilecek başka herhangi bir ilah var mı? Hala işitmiyor musunuz? Yine de ki: Söyleyin bakalım, eğer Allah gündüzü Kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, istirahat edeceğiniz geceyi size Allah’tan başka hangi ilah getirebilir? Hala görmüyor musunuz? Allah, rahmetinin bir gereği olarak geceyi içinde sükûnete eresiniz, gündüzü de lütfundan isteyip şükredesiniz diye sizin için yarattı.”

Evrendeki ve tabi ki yerküredeki düzen, amaca uygunluk bakımından olabileceklerin en mükemmelidir. Bunun tesadüfen olma ihtimali aklen mümkün değildir. Düzenin bozulmadan devam etmesi de sadece tek kudret elinden çıktığını ve sadece tek iradeye tabi olduğunu gösterir.

Kur’an-ı Kerim gecenin, bir ibret, delil ve mucize olduğunu ayet kelimesinden başka kelimelerle de bize arz etmektedir. Bu kelimeler “ihtilâf”, “îlâc”, “iğşâ” ve “tekvîr” olarak karşımıza çıkmaktadır. İhtilaf kelimesi, “gecenin gündüzü, gündüzün geceyi takip etmesi veya bunların birbiri ardınca gelmesi;” îlâc, “gecenin gündüze, gündüzün geceye girdirilmesi;” iğşâ, “gecenin gündüzü, gündüzün de geceyi kuşatması-kaplaması (örtmesi-bürümesi);” tekvîr, “gecenin gündüze, gündüzün geceye dolanması” manasına gelmektedir.

Bu kelimelerin geçtiği ayetler açık bir şekilde gecenin gündüzü, gündüzün geceyi nizam ve intizam içinde takip ettiğini ifade etmekte ve bu teakubun özellikle aklını kullananlar için ayet-delil teşkil ettiğini haber vermektedir, Gecenin gündüze veya gündüzün geceye katılması ya tamamen ya da kısmen olabilir. Tamamen olması birinin, diğerinin yerine geçmesi; kısmen olması ise birinin uzayıp diğerinin kısalması demektir. Birinin, diğerinin yerini alması da, birinin uzayıp diğerinin kısalması da tam bir denge ve düzen içinde işlemektedir.

İşte Kur’an, Allah’ın güç ve kudretine gerçekten açık bir delil teşkil eden bu durumun gözden kaçırılmaması ve tefekkür edilmesi gerektiğini bildirmektedir.

Gecenin Allah’ın ayetlerinden bir ayet olduğunu, Allah Teâla’nın ona yemin etmesinden de anlayabiliriz. Yüce Allah 6 yerde geceye yemin etmekte ve dikkatlerimizi geceye çekmektedir. Bu da gecenin önemini göstermesi bakımından oldukça önemlidir.

Gecenin bir ayet-ibret oluşuyla alakalı olarak şunu da arz etmek gerekir ki Kur’an-ı Kerim, Allah Teâlâ’nın insanları geceleyin adeta öldürüp sabahleyin dirilttiğini haber vermekte ve böylece gece uykusu ile ölüm arasındaki yakınlığı gözlerimizin önüne sermektedir.

Uyku ile gece arasındaki benzerlik de dikkatlerden kaçmamakta; gece karanlığı ile gözlerin kapanmasından sonraki karanlık birbirini tamamlamakta-bütünlemektedir. Yine geceleyin, hatta gecenin geç saatlerinde zifiri karanlıkta bir kasabanın-şehrin ne kadar da sessizliğe büründüğü, bu durumun ölümü (ve kabristanlığı) ne kadar da andırdığı hatıra gelmektedir. Bunların hepsi tefekküre medar olabilecek hususiyetler olarak karşımıza çıkmaktadır.

2- GECENİN MUCİZE NİTELİĞİNDE BİR NİMET OLMASI

Kur’an-ı Kerim’de gecenin insanlar için oldukça önemli bir nimet olduğundan bahsedilmektedir. Bu hususla ilgili söz konusu bahiste seken-sükûnet; teshir, halk, libâs ve menâm gibi anahtar kelimeler-kavramlar kullanılmaktadır, Gecenin nasıl bir nimet olduğu kısaca bu kelimeler-kavramlar çerçevesinde izah edilecektir.

Gecenin Allah Teâla tarafından bir seken ve sükûnet kılınması, insanların geceleyin sakin, dingin, rahat, istirahat halinde olması manasında yorumlanmaktadır. Bunun için Kur’an-ı Kerim’de “O, öyle bir Allah’tır ki, içinde durup dinlenesiniz diye sizin için geceyi yarattı” buyrulmaktadır. Kesin olarak söylenebilir ki, gecenin ve gece uykusunun verdiği sükûneti, rahatlığı ve dinlendiriciliği başka bir şeyin vermesi mümkün değildir. Bu da Allah’ın insana sunduğu çok önemli bir nimet olarak karşımıza çıkmaktadır.

Gecenin insanlar için güzel bir nimet olduğu ve Allah Teâla’nın onu insanın hizmetine sunduğu “teshir” kelimesiyle de açıkça beyan edilmiştir. Teshîr kelimesi “zorunlu olarak emrine-hizmetine amade kılmak” manasına gelmektedir. Yüce Allah daha birçok nimeti olduğu gibi geceyi de insanın emrine-hizmetine amade kılmıştır. Esasında Yüce Allah semalardaki ve arzdaki her şeyi insanın hizmetine tahsis etmiş; geceyi de ayrı bir nimet olarak sık sık hatırlatmıştır.

Gecenin yaratılmış olması da başlı başına bir nimet olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, gece gibi bir zaman diliminin yaratılmamış olduğunu farz etsek, insanlığın yaşamında ne derece ciddi sorunların meydana gelebileceğini tahayyül edebiliriz. İşte bundan dolayı olsa gerektir ki, Kur’an-ı Kerim’de gecenin de yaratılmış olduğu beyan edilmektedir. “O öyle bir Allah’tır ki, geceyi de, gündüzü de, güneşi de, ayı da yaratmıştır. Onların hepsi bir felekte-yörüngede yüzüyorlar.

Yine Kur’an-ı Kerim, gecenin bir nimet olduğunu haber verirken onun aynı zamanda bir libas olduğunu da bildirmektedir. Libas kelimesi burada güzel bir benzetme ile karşımıza çıkmaktadır. Bilindiği üzere libas “elbise” demektir ve insanın üzerini örtmekte ve kaplamaktadır. İnsanların gece uyurken genellikle üzerini örterek uyudukları bit vakıadır. Allah Teâla, gece nimeti ile insanların üzerini örtmekte, insanlar da ayrıca kendilerine has örtü ile üzerlerini öreterek uyumaktadırlar. Böylece insan bir gece örtüsü, bir de üzerine aldığı hususi örtü ile istirahat etmektedir. Böyle olunca da daha sağlıklı dinlenmiş olmaktadır.

Bu maddeyle alakalı son olarak Allah Teâla’nın gece uykusuna özellikle dikkat çektiğini ve onu güç ve kudretine bir ayet-delil saydığını vurgulamak gerekir: “O’nun ayetlerinden, delillerinden biri de geceleyin uyumanız, gündüzleyin de O’nun fazlından istemenizdir. ” ifadesi, bu hususun açık bir beyanıdır.

İnsanın günlük yaşantısının iki temel görünümünden biri çalışmak ise diğeri dinlenmektir. Dinlenmenin doruk noktasını-zirvesini uyku oluşturmaktadır. Günlük hayatta sıradan bir olay olarak gördüğümüz uykunun gerçekten ne büyük bir nimet olduğunu, uyuyamama rahatsızlığı çekenlerle, bazı dert ve ıstıraplar içinde kıvrananlar ancak anlayabilir. Nitekim meşhur şair Fuzuli bunu “Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir/Mübtelây-i gama sor kim geceler kaç saattir?” (sevgiliden ayrı geçen uzun geceyi müneccim ve muvakkit ne bilir? Sen gecelerin kaç saat olduğunu gam müptelasına sor) diyerek nazma dökmüştür.

Ayetin akışı içinde uyumanın çalışmadan önce zikredilmesi de ayrıca uykunun önemine işaret etmektedir. Zira çalışmak için uyumak şarttır, zorunludur. Çünkü uyumak, vücudun tabii bir ihtiyacıdır; çalışmak ise onun gibi bedenin tabii bir ihtiyacı değildir, ihtiyaca bağlı olarak ortaya çıkar.

Hakikaten uyku, bilimin sırlarını açıklamakta aciz kaldığı başka bir mucize ve ilahi bir nimettir. Tecrübeyle sabittir ki, uykunun yerini başka bir şey tutamamakta ve onun pek telafisi de yapılamamaktadır. İşte bu esrarengiz hadise, hayatımızın nerdeyse üçte birini her gün işgal etmektedir.

3- GECE İBADETLERİNİN EMİR VE TEŞVİK EDİLMESİ

Kur’an-ı Kerim’de gecenin Allah’ın ayetlerinden bir ayet, ibret ve mucize; yine onun Allah’ın nimetlerinden bir nimet olduğunu haber vermekle kalmaz, onun aynı zamanda namaz, Kur’an tilaveti, zikir-tesbih, teheccüd, kıyam, sücud ve infak gibi ibadetlerle de değerlendirilmesini tavsiye eder. Malum olduğu ve yukarıda da ifade edildiği üzere gece akşam vaktinin girmesi (güneşin batması-mağrib) ile başlamakta ve sabah namazı vaktinin çıkması (güneşin doğması-fecr) ile de sona ermektedir.  Bu süre zarfında, bilindiği gibi, akşam, yatsı ve sabah namazı olmak üzere 3 farz namaz mevcuttur, onun dışında, akşam namazından sonra kılınan evvâbîn namazı, yatsıdan sonra kılınan vitr namazı, uyuyup uyandıktan sonra ve imsak vaktinden önce kılınan teheccüd namazı vardır. Bunları yerine getirmek Kur’an’ın gece ile ilgili emir ve tavsiyelerinden hepsini değil bazılarım ifa etmek demektir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in geceyle ilgili emir ve tavsiyeleri sadece bunlarla sınırlı değildir, bunların dışında Kur’an tilaveti, zikir-tesbih, kıyam ve sücud gibi başka tavsiyeleri de vardır. Bununla beraber bunların hepsinin namazda bulunduğu, başka bir deyişle farz, vacip ve nafileleriyle namaz kılınınca bunların hepsinin yerine getirilmiş olacağı iddia edilebilir. Aslında bu tamamen yabana atılacak bir iddia da değildir. İşte bu başlık altında tam da bu tarz meselelere dokunmayı istiyoruz.

Kur’an’da sadece gündüzleyin değil gerektiğinde geceleyin de infak edilmesi tavsiye edilmekte, böyle yapanların büyük mükâfatlara erdirilecekleri bildirilmektedir. “Gece- gündüz, gizli-açık infak edenler”‘ ifadesiyle infak edenler bir taraftan övülürken, bir taraftan da infakın zamansal bir keyfiyet olmadığı, her vaktin infakın zamanı olduğu; yine onun gizlisinin açığının olmadığı, gizli veya açık mutlaka yerine getirmek gerektiği tavsiye edilmektedir. Bununla beraber ilgili ayette önce “gece” ve ‘”gizli” ifadelerinin kullanılması, infakın, mümkün olduğu takdirde ve gizli yapılmasına bir işaret sayılabilir.

Kur’an-ı Kerim’deki ilgili ayetlerde leyl/gece kelimesi kullanılarak, geceleyin namaz kılınması emredilmiştir ki, bu emir akşam, yatsı ve sabah namazlarını kapsamaktadır. Bu namazın farziyeti konusunda da herhangi bir ihtilaf söz konusu değildir. Görüldüğü gibi beş vakit farz namazın üç vakti geceye denk gelmektedir. Vitir ve nafile namazlar da dâhil kılınan namazların sayısı daha da artmaktadır. Bu da gecenin namazla değerlendirilmesi adına önemli bir husus olarak karşımıza çakmaktadır.

Namazın bir rüknü olarak geceleyin secde edilmesi özel olarak emredilmiş bu arada geceleyin düzenli olarak secde edenler de övülmüştür. Bilindiği üzere kulun Allah’a en yakın olduğu vakitler, secde vakitleridir.

Kur’an-ı Kerim’de düzenli bir şekilde Kur’an okuyanlar övüldüğü gibi özellikle geceleyin okuyanlar da methedilmiştir. Bu hususu “gece vakitlerinde Allah’ın ayetlerini okuyanlar” ifadesi ile “Kur’an’ı (geceleyin) tam bir tertil ile (tane tane, dura dura, düşüne düşüne) oku” ifadelerinde görmek mümkündür. Bir gecede (Kadir gecesinde) inmeye başlayan Kur’an’ın özelikle gece okunmasının tavsiye edilmesi ve gece okuyanların övülmesi, gece tilavetinin önemini ortaya koymakla birlikte aynı zamanda gecenin de ehemmiyetini vurgulamaktadır.

Kur’an-ı Kerim gece namazlarından teheccüd namazını özellikle tavsiye etmiştir. Hatta bazı âlimler teheccüd namazının sadece Peygamber Efendimize değil O’nun ümmetine de farz kılındığını iddia etmişlerdir. Diğer namazlardan ayrı olarak “gece uykudan uyanıp namaz kılmaya” teheccüd dendiğinden, “gece kılınan namaza” da teheccüd namazı adı verilmiştir. Hz. Peygamber, farz namazlardan sonra en faziletli namazın gece namazı/teheccüd olduğunu söylemiş, teheccüd kılarken her rek’atında uzun sure okumuş, bundan dolayı ayaklarının şiştiği bile olmuştur.

Kur’an’ın ısrarla tavsiye ettiği gece ibadetlerinden biri de tesbih, yani Allah Teâla’nın noksan sıfatlardan tenzih, kemal sıfatlarla tavsif edilmesidir. Kur’an-ı Kerim elbette tesbihi sadece geceyle sınırlandırmamakta, günün her anında Yüce Allah’ın tesbih edilmesini tavsiye etmektedir. Kur’an, hamd ile tesbihin aynı zamanda meleklerin de bir ibadeti olduğunu, hatta semaların, arzın ve bunların içinde barınan canlıların daha da enteresanı istisnasız her şeyin Allah’ı tesbih ettiğini, ancak insanların bunu kavrayamadıklarım bildirmektedir. Kuran’da gece ve tesbih kelimeleri beraber düşünülünce Peygamber Efendimize yönelik tesbih emri ayrıca dikkat çekmektedir. Zira O’a gecenin uzun bir bölümünde (leylen tavîlen) tesbih etmesi tavsiye edilmiştir. Elbette ki O’na yönelik emir ve tavsiyeler, aynı zamanda ümmetine de yöneliktir.

Kur’an’da gece ibadetini ifade eden kelimelerden biri de “kıyam” kelimesidir. Bu kelime, bilindiği gibi “ayakta durmak” demektir ve ayakta durmak namazın rükünlerinden biridir. Kur’an’da geçen gece kıyamı umumiyetle “gece namaz(lar)ı olarak tefsir edilmiştir. Ne var ki kıyam kelimesinin anlamının sadece namaz olmadığı; onun daha geniş bir mana taşıdığı anlaşılmaktadır. Kanaatimizce kıyam kelimesi “hem namazdaki kıyamı, hem de gecenin ihyası-ikamesi adına tilavet, teşbih, tefekkür, dua ve zikir gibi diğer ibadet türlerini de kapsamaktadır. Bu yönüyle belirtmek gerekir ki, Kur’an bir taraftan gecenin hiç olmazsa bir kısmını kıyam ile geçirmeyi emretmekte, bir taraftan da gece kıyamda duranları övmektedir.

Kur’an-ı Kerim’de bunun dışında, gecenin belli cüzlerine delalet eden bazı kelimeler kullanılmakta ve bu kelimelerin delalet ettiği zaman dilimlerinde ibadet yapılması istenmektedir. Örneğin ”mesa”’ ve “sabah” kelimelerinin türevi kullanılarak akşam sabah Allah’ın tesbih edilmesi; bukra-ğudüvv ve asîl (çoğulu âsâl) kelimeleri kullanılarak akşam sabah Allah’ın zikir ve tesbih edilmesi emir ve tavsiye edilmektedir. Ayrıca seher (çoğulu eshar) kelimesi kullanılarak seher vakitlerinde istiğfar edenler, beyt kelimesi kullanılarak da geceyi kıyam ve sücud halinde geçirenler takdir edilmektedir.

C- GECE HADİSELERİ

Kur’an-ı Kerim’de Hz. Musa’nın İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarması, yine Hz. Musa’nın Allah Teâla’ya kırk gece özel olarak kulluk yapması, Lut kavminin helakinin bir sabah (gece) vakti gerçekleşmesi, İsra’nın (ve Mirac’ın) gece vuku bulması, Kur’an’ın gece (Kadir gecesi) indirilmeye başlanması (yani vahyin Peygamber Efendimiz’e Hira’da geceleyin inzal edilmeye başlanması) gibi bazı hadiselerin geceleyin meydana geldiği haber verilmektedir. Bu ve benzeri hadiselerin neden geceye isnat edildiği veya neden geceleyin gerçekleştirildiği esasında ciddi bir merak konusudur. Kanaatimize göre bunlar, herhangi bir hikmete mebni olmaksızın meydana gelmiş olaylar değildir, mutlaka bir sebeb-i hikmeti mevcuttur. İşte bu başlık altında, söz konusu hadiselerin sebeb-i hikmetini tespit etmeyi deneyeceğiz.

Allah Teâlâ’nın, Hz. Musa’ya İsrailoğullarını Mısır’dan geceleyin çıkarmasını emretmesi, izahı mümkün bir hadisedir. Zira ayette de buyrulduğu gibi Firavun ve ordusu Musa’yı ve O’na inananları takip edip öldürmek istemektedirler. Onun için Hz. Musa ve inananların Firavun ve ordusunun haberi olmadan gecenin bir vaktinde gizlice ülkeyi terk etmeleri gerekmektedir. Nitekim Musa (as) da aldığı vahiy doğrultuşunda böyle yapmıştır.

Hz. Musa’nın otuz gece, ardından on gece daha ekleyerek kırk gece Allah’a mülaki olması, O’nunla adeta buluşması, takdir edileceği üzere izahı kolay olmayan bir hadisedir. Hadisenin bizzat kendisinin izah ötesi olması, hadisenin geceleyin gerçekleşmiş olmasının da izahını zorlaştırmaktadır. Hadisenin zorluğu, öncelikle beşeri sıfatlardan münezzeh olan Allah Teâlâ’nın bir beşerle kırk gün adeta bir arada bulunmasından ileri gelmektedir. Bununla beraber bazen, sübjektif olmakla beraber makul sayılabilecek bazı yorumlarla da karşılaşmak mümkündür. Örneğin merhum Elmalılı Hamdi Efendi bu hususla alakalı şu yorumu yapmıştır; “Bundan bilhassa şu işareti anlayabiliriz ki ehlüllahın büyük bir subh-i tecelliye ermesi için geceler gibi karanlık ıstırap saatleri ile çile doldurmaları lazımdır. Tenezzülat-i ilahiyye gecelerde vaki olur. Bütün muvaffakıyet sabahları, leyali ıstırapların seherlerini takip eder. Hz. Musa’nın bu çilesinde kırk sanki bütün bir gece ve son on, onun bir seheri mesabesinde demek olup bazı rivayette dahi vârid olduğu üzere bu seherin fecr-i sadık saatlerini andıran sonlarında mazhar-ı kelam-ı sübhani olmuştur”

Allah Teâla Lut (as)’a kavminin helak olacağını, bundan dolayı kendisinin ve O’na inananların genin bir vakti şehri terk etmeleri gerektiğini bildirmiştir. Bu hadisedeki geceleyin şehri terk olayını pekâlâ izah etmek mümkün görünmektedir. Çünkü sapkın Lut kavmi iyice haddi aşmış, Lut’a ve O’na inananlara şiddet uygulayıp katledecek duruma gelmişti.  Bundan dolayı Allah Teâlâ Lut’a ve inananlara bit zarar gelmemesi için gecenin bir vakti şehri terk etmelerini emretmiş olmalıdır.

Yine Kur’an’da inkârcı Lut kavminin helakinin bir sabah vakti vaki olduğu haber verilmektedir. Aslında bunun da akli-mantıki izahı mümkün görünmektedir. Nitekim müfessir Nevevi’nin de dediği gibi sabah vakti insanların hem fizyolojik hem de psikolojik açıdan ve uykularının en yoğun-en derin olduğu vakittir. İşte bundan dolayı bu vakitteki cezalandırma da en incitici, en acıtıcı cezalandırmadır.

İsra-Mirac hadisesinin bir gece, Kur’an’ın inzalinin ise Kadir gecesinde gerçekleşmesi de düşündürücüdür. Mutlaka bunların gece gerçekleşmesinin de bir sebeb-i hikmeti olmalıdır. Allah Teâlâ bir sebep ve hikmeti olmaksızın iş yapmaktan münezzeh olduğuna göre bunların da şüphesiz bir izahı vardır. Ne var ki ilgili kaynaklarda bunların neden geceleyin vuku bulduğuna hiçbir şekilde değinilmiyor. Öyle görünüyor ki, bu gözden kaçırılmış bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Görebildiğimiz ilgili bütün kaynaklarda İsra-Mirac hadisesi ile Kadir gecesi oldukça geniş bir şekilde ele alınmasına rağmen, bu hadiselerin neden geceleyin gerçekleştiği sorusu sorulmamakta ve tabii ki bundan dolayı cevabı da aranmamaktadır.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Gece, içinde yaşadığımız hayatta zamanın yarısını oluşturan önemli bir zaman dilimidir. Karanlığıyla rengini ve kendini belli etmektedir. Bir elbise gibi insanı ve çevreyi sarmaktadır. Beşeri hayatta gizemliliğiyle dikkat çekmekte; bu yönüyle şairlere ilham kaynağı olmakta, hikâye ve romanlara tema teşkil etmekte, bin bir gece masallarına konu olmaktadır. Kur’an onu ve onun içindeki uykuyu Allah’ın ayetlerinden bir ayet sayarak bize aktarmaktadır. O, kendisine sarılıp uyuduğumuz bir örtü gibi her gece bizi sarmakta, asla kendisinden vazgeçemeyeceğimiz bir libas gibi bizi örtmektedir. O, bu yönüyle tam bir huzur, sükûn ve rahatlık kaynağı olup onsuz aynı sükûn, huzur ve rahatlığı yakalamak mümkün değildir. O, bu dinlendirici özelliğiyle tabii bir terapi, doğal bir enerjidir. Bundan dolayı gece uyumayıp onu gündüz telafi etmeye çalışmak boşuna çabalamaktır, Zira biri diğerinin yerine geçemez. Aslında o, içinde tam da bu güzellikleri yaşayalım diye yaratılmıştır.

Kur’an gece çalışmayı tavsiye etmez; gerekli-yeterli istirahatten arta kalan zamanın muhtelif ibadetlerle değerlendirilmesini tavsiye eder. Akşam, sabah ve yatsı namazı gibi onun içinde zorunlu ibadetler de vardır, ancak bunlar daha çok gecenin başı ve sonuna denk gelmektedir. Gecenin içinde şiddetle tavsiye edilen en önemli ibadet teheccüddür. Kur’an-ı Kerim ve hadisler bunun üzerinde ısrarla durmaktadır. Bunun dışında, elbette istirahatten fedakârlık yaparak gecenin hiç olmazsa bir kısmını Kur’an tilaveti, tesbih, tefekkür, nafile namaz, zikir ve dua ile değerlendirmek gerekir. İşte bunlar da zorunlu olmayarak Kur’an’ın tavsiye ettiği ibadetlerdir.

İstirahat tam olarak yapıldıktan sonra, uykudan arta kalan zamanda yukarıda ifade edilen gece ibadetlerinin ısrarla tavsiye edilmesi, kanaatimizce Allah Teâla’nın kullarını geceleyin huzurunda daha çok görmek; dolayısıyla onlara daha çok ihsan ve ikramda bulunmak istemesinden ileri gelmektedir. Zira gece ibadetleri Allah’a daha çok yakınlaştırıcı bir mahiyet taşımaktadır. Ayrıca gece ibadetleri, gündüz yapılacak işlere manevi güç, direnç ve motivasyon sağlamaktadır.

KAYNAKÇA

Ateş, Abdurrahman, Kur’an’da Huzur ve Sükûn, İstanbul, 2012.

Ateş Süleyman, “Gece İbadeti” md., Kur’an Ansiklopedisi, İstanbul, ts.

Buhari, es-Sahih, İstanbul, 1992.

Elmalılı, M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul, 1979.

Görsel Büyük Genel Kültür Ansiklopedisi, İstanbul 1984.

İbrahim Mustafa ve dğr„ el-Mu’cemü’l-vasît, İstanbul, 1989.

Kandemir, Yaşar ve dğr., Ayet ve Hadislerle Açıklamalı Kur’an-ı Kerim Meali, İstanbul, 2010.

Karaman, Hayrettin ve dğr., Kur’an Yolu, Ankara, 2007.

Mevdudi, Ebu’l-Ala, Tefhimü’l-Kur’an (çev. Muhammed Han Kayani ve dğr.), İstanbul, 2006.

Meydan Larousse, İstanbul, 1971.

Müslim, es-Sahih, İstanbul, 1991

Nevevi, Muhammed ibn Ömer, Merâhu lebîd li-keşfi ma’na’l-KuHan’il-mecîd, Beyrut, 1997.

Rağıb, el-Isfahanî, el-Müfredât fi ğarîbi’l-Kur’an, İstanbul, 1986.

RehberAnsiklopedisi, İstanbul, ts.

Temel Britannica, İstanbul, 1992.

Yavuz, Yusuf Sevki-Çetin, Abdurrahman, “Ayet”, DİA, İstanbul, 1991. Yurdagür, Metin, ‘Tesbih”, DİA, İstanbul, 2011.

Zemahşeri, Ebu’l-Kasım Carullah, el-Keşşâf, Beyrut, 1977.

 

Bu bildiri, Uluslararası İslam Medeniyetinde Zaman Sempozyumunda sunulmuştur.

22 Zilhicce 1439 Pazar

Arama

Miladi'den Hicri'ye

Hicri'den Miladi'ye