Müslümanların ibadet vakitlerinin Güneş’in konumuna ve Ay’ın evrelerine göre belirlenmesi sebebiyle, ilim adamları Ay ve Güneş hareketlerini ilgi ile takip etmişlerdir. Bu husustaki araştırma ve çalışmalar zamanla Müslümanları vakit hesaplamalarında ileri bir seviyeye getirecek ve astronomide öncü bir rol oynamalarını sağlayacaktı…

İslâm dini zamanın değerlendirilmesinde, pratik olarak günün planlanmasına önem verir. Bu gaye ile vaktin en iyi şekilde değerlendirilebilmesi için Müslümanların günlük, haftalık ve yıllık ibadetleri belirli bir intizam altına alınmış ve bu şekilde kişinin hayatının en verimli şekilde geçirilmesi hedeflenmiştir. Yapılacak işler ve günlük meşguliyetler, ibadetlerle bölünen hayatın içine belirli bir düzene göre serpiştirilmiştir. İbadetlerin zamanları yani vakitleri güneşin bulunduğu yere göre veya ayın evrelerine göre belirlenmiştir. Mesela; güneşin batışından sonra akşam namazının vakti girer, Şaban ayının dolunayında (15. gecede) Beraat kandili olur, Ramazan ayının hilalinin görülmesiyle farz oruç başlar. Bu sebeple erken dönemlerden itibaren Müslüman ilim adamları ve idarecileri Ay’ın ve Güneş’in hareketlerini takip etmeye başlamışlardır. Zamanla bu ilgi Müslümanların vaktin düzenlenmesinde hayli ileri bir seviyeye gelmelerine, dolayısıyla astronomide öncü bir rol oynamalarına sebep olmuştur.

İbadetlere Göre Takvimler

Müslümanların ibadetlerini Ay’a dayalı bir takvime göre belirleyen İslam dini, Kur’ân-ı Kerîm’de sık sık Müslümanların dikkatini göklere çekmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de gökler, yıldızlar, Ay, Güneş vesaireye dair ifadeler Müslümanların astronomiye alaka duymasını sağlamıştır. Gerek ibadetlerin vaktinin belirlenmesi için hazırlanan takvimler, gerekse kıble yönünün bulunması için yapılan yön tayini çalışmaları, astronomi araştırmalarını ilk dönemlerden itibaren hızlandırmıştır.

İslamiyet’ten önce kullandıkları Kamerî takvime alışık olan Müslümanlar, kısa sürede farklı coğrafi bölgelere yayılmışlar ve buralarda güneşe dayalı yeni takvimleri tanımışlardır. Güneş’e dayalı bu takvimlerin bazıları, İslam tarihi boyunca tarım işleri ve devlete ait bazı idari meselelerle ilgili olarak bugüne değin kullanılmıştır. Müslümanlar arasında sosyal ve dini hayatı düzenleyen bir unsur olan Hicrî takvime duyulan ilgi, Müslüman astronomların başlıca meşgalesidir ve Celâlî Takvimi’nin hazırlanmasına kadar devam etmiştir. Selçuklu astronomları tarafından hazırlanan Celâlî Takvimi, çok geniş bir alanda kullanılmış mükemmel bir güneş takvimidir.

Hicrî Takvim

İslam dünyasında kullanılan Hicrî-Kamerî takvim, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) 622 yılında Mekke’den Medine’ye göç etmesiyle başlatılır ve Miladi takvimden farklı olarak Ay’ın Dünya etrafındaki dönüşüne göre tanımlanır. Müslümanların günlük, aylık ve yıllık dinî ibadetlerinin vaktini belirleyen bu takvimde bir yıl, on iki aydır. Bu aylar sırasıyla şu şekildedir: Muharrem, Safer, Rebiülevvel, Rebiülahir, Cemaziyelevvel, Cemaziyelahir, Receb, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve Zilhicce. Bir yılı 354 gün olan Hicrî takvim, güneş yılından yaklaşık 11 gün eksiktir. Bu eksiklik sebebiyle Miladi takvim, Hicrî takvime göre otuz üç senede bir sene geri kalır. Bu durum Hicrî takvimi kullanan Müslüman devletlerin ayrıca güneş takvimini de kullanmalarına sebep olmuştur. Bundan dolayı astronomlar tarafından hazırlanan bazı takvimlerde Hicrî takvimin günleri yanında Miladi takvimin günlerinin de yazıldığı görülmektedir. Bütün İslam toplumları gibi Osmanlılar da devlet işlerinde uzun asırlar boyunca Hicrî takvimi kullanmışlardır.

“Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilür,
Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç sâat.”

Rumî Takvim

Osmanlıların Hicrî takvimin yanı sıra kullandığı bir diğer takvim de Roma kökenli Julien Takvimi’ne dayanan Rumî takvimdir. Bu takvim Bizans-Ortodoks geleneğinden Osmanlılara geçmiş ve tarım gelirlerinin vergilendirilmesinde kullanılmıştır. İlk günü 1 Mart olarak kabul edilen bu takvim, Hicrî takvim ile aynı yılda başlatılır. Ancak yaklaşık 11 günlük fark sebebiyle 33 Hicrî yıl geçtiğinde Rumî 32 yıl geçtiği için her 33 yılda Rumî seneden 1 yıl düşülmüştür. Rumî takvimden düşürülen seneye “Sıvış Senesi” yani atlanan sene denilmiştir. Mesela 1120 Rumî senesini 1122 senesi takip etmiş, 1121 Rumî senesi sıvış senesi olmuştur. Böylece 1122 Hicrî senesine Rumî senesi de eşit olmuştur. Aynı işlem 1153 Rumî senesinin 1155 Rumî senesini takip etmesinde ve her 33 yılda bir yapılmıştır. Sıvış senesi 1287’de yapılmamış bundan sonra arada fark meydana gelmiş ve Rumî takvimin kaldırıldığı sene (Miladi 1926), yani Rumî 1341’de Hicrî 1344 olduğundan aradaki fark 3 sene olmuştur. Günümüzde ise bu fark 5 seneyi bulmuştur.

Osmanlı devrinde kullanılan Rûmi 9 Eylül 1332, Miladi 22 Eylül 1916 tarihli bir takvim yaprağı

Osmanlı devrinde kullanılan Rûmi 9 Eylül 1332, Miladi 22 Eylül 1916 tarihli bir takvim yaprağı

Padişaha Nevruziye Macunu!

Müneccimbaşılar yeni yıla ait takvimi yardımcılarıyla birlikte büyük bir ihtimamla, değişik renkli kalemle ve altın yaldızla bezenmiş cetveller halinde hazırlar ve her sene 21 Mart günü merasimle sultana arz ederlerdi. Bu arada hekimbaşılar da nevruziye isimli macunu padişaha ve diğer devlet adamlarına sunarlardı. Bu törende müneccimbaşılara ve hekimbaşılara çeşitli hediyeler verilir ve ihsanlarda bulunulurdu.

Ruznameler

Ruznameler, takvim teorisi ve uygulaması konusunda başlı başına birer tür teşkil eden eserlerdir. Osmanlı astronomi tarihinde özel bir anlam taşırlar. Buna göre Ruzname, Hicrî ve Rûmî ayların ilk günlerini işaret eden, Güneş’in hangi gün hangi burca girdiğini belirten, Güneş ve Ay tutulmalarını gösteren özel hazırlanmış cetvellere verilen isimdir. Takvim-i Dâimî veya Takvim-i Devr-i Dâim adıyla da anılan bu tür takvimler sürekli kullanılabilir bir özelliğe sahiptir.

Tespit edebildiğimiz kadarıyla ilk Ruzname, Şeyh Vefa (1491) ismiyle tanınan Muslihiddin Mustafa b. Ahmed ibnü’l-Vefa es-Sadri el-Konevî’nin hazırladığı Ruzname-i Şeyh Vefâ’dır. Renkli kalemlerle cetveller halinde ve altın yaldız süslemelerle hazırlanan Ruznamelerde yer yer astronomiye dair bilgiler de bulunur.

Ruznameler, 10-15 sayfalık risale şeklinde hazırlandığı gibi kullanımı kolay olduğundan rulo halinde de yapılabilirdi. Mesela, Şeyh Vefa’nın tespit edilebilen 1488 tarihli en eski Ruzname’si Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde (Yeniler, Nr. 1693) bulunmaktadır ve rulo halindedir. Kütüphanelerde, Şeyh Vefa’nın Ruznamesi’nin değişik dillerdeki çevirilerini görmek de mümkün.

Osmanlıların bir diğer ünlü ruznamesi Darendeli Mehmed Efendi (1739) tarafından hazırlanmıştır ve Takvîm-i Dâimî adını taşımaktadır. Dimitri Cantemir bu eserin Latince bir çevirisi üzerine şu yorumu yapmaktadır: “Türkler, her yeni ayın günleri, saatleri ve hatta dakikalarını bile yeteri kadar doğru bir şekilde hesaplayabiliyor ve Ruzname diye isimlendiriyorlar”.

Osmanlı Astronomları: Müneccimler

Daha önceki İslam devletlerinden ve özellikle Selçuklulardan takvim hazırlama metodunu öğrenen Osmanlı müneccimleri, onlardan farklı olarak sarayda Müneccimbaşılık adı verilen müessese içinde faaliyet göstermekteydiler. Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında yapılmış herhangi bir takvime rastlanılmadığından ilk takvimler hakkında bilgi bulunmaz. Bilinen ilk takvim 848 (1444) (Paris, Bibl. Nationale Manuscripts hires, nr. 180), ikinci takvim ise 850 (1446) (Oxford, Bodleian Hunt, donat. 16) tarihlidir. Her ikisi de aynı kişi tarafından hazırlanan bu takvimlerden başka hazırlanan diğer takvimler ise 856 (1452) (TSMK, B. K. 309) ve 858 (1454) (Nuruosmaniye Ktp. nr. 3080) tarihlidir. Bu tarihlerden itibaren Osmanlı Devleti’nde faaliyet gösteren müneccimler çoğalmakta ve hazırlanan takvimlerin sayısı aynı oranda artmaktadır. 15. yüzyılın sonlarından itibaren takvimler düzenli bir şekilde hazırlanmaya başlamış ve bu durum devletin sonuna kadar devam etmiştir.

Takiyyüddin Muhammed ve çalışma arkadaşları Galata Rasathanesi’nde (Seyyid Lokman, Şehinşehname, 56b- 57a)

Takiyyüddin Muhammed ve çalışma arkadaşları Galata Rasathanesi’nde (Seyyid Lokman, Şehinşehname, 56b- 57a)

 

Osmanlı Devleti’nde astronomi faaliyetlerinin düzenli bir şekilde yapılabilmesi ve takvimlerin çıkarılması için 15. yüzyılın sonlarına doğru müneccimbaşılık adı altında bir müessese kurulmuştur. Bu müessesede “baş müneccim” ve “ikinci müneccim” yanında beş adet de “kâtip” adı verilen müneccim çalışırdı. Bunlar her yıl hazırladıkları takvimi başta padişah olmak üzere, devlet adamlarına takdim ederlerdi.

 

Takvimler “Zîc”lere Bakılarak Hazırlanırdı

Takvimler, zîc adı verilen astronomi almanaklarına bakılarak hazırlanırdı. Osmanlı müneccimleri, muvakkitleri ve müneccimbaşıları 1800 yılına kadar bütün astronomik ve astrolojik hesaplarını Uluğ Bey Zîci’ne göre yapmışlardır. Bu zîc, zamanla ihtiyaçlara cevap veremediğinden ve bazı hataları bulunduğundan, ayrıca Avrupa rasathanelerinde yapılan yeni ve daha gelişmiş zîcler kullanılmaya başlandığından terk edilmiştir. Bir ara Noel Durret’in (ö. 1648’den sonra) zîcini de kullanan Osmanlılar, 1800 yılından sonra Fransız Astronom Jack Dominic Cassini’nin (ö. 1756) zîcini kullanmaya başladılar. Cassini Zîci’nin de zamanla yeterli gelmemesi üzerine 1832 yılından itibaren Lalande Zîci kullanılmaya başlanmıştır. Osmanlı müneccimleri on dokuzuncu yüzyılın ilk yarısının ortalarından itibaren tüm bu zîcleri terk ederek Fransa Rasathanesi tarafından yayınlanan zîcleri esas almış ve bütün hesaplarını onlara göre yapmışlardır.

Takvimlerin Muhtevası

Takvimler küçük bir risale şeklinde hazırlanır ve esas olarak üç bölümden oluşurdu. Birinci bölümde tarihî bilgiler ve astrolojik değerlendirmeler, ikinci bölümde asıl takvim, son bölümde ise Ay ve Güneş tutulmasına dair bilgiler yer alır. Nevruz-i Sultânî adı verilen ve 21 Mart günü başlayan ikinci kısım, bir yılı içine alan 13 sayfalık asıl takvim bölümüdür. Bu bölüm Celâlî Takvimi biçiminde tanzim edilmiştir. Her sayfada bir aylık yani 29-30 günlük satır bulunur. Son sayfa ise 5-6 ekleme güne ayrılmıştır. Bu kısımda iki takvim sütunu bulunur. Birinci sütun el-Arabî başlığını taşır ve Hicrî takvim günlerini gösterir, ikinci sütun ise er-Rumî başlığını taşır ve Rumî takvimi ihtiva eder. Takvimlerde yer alan bölümlerin başlıkları, takvimlerin tarihlerinin değişmesine rağmen yüzyıllar boyunca ciddi bir değişikliğe uğramamıştır.

İslam medeniyeti astronomisinin en mühim unsurlarından birisi olan takvimler, Osmanlı öncesi Türk ve İslam devletlerinde olduğu gibi Osmanlılarda da müneccimler ve muvakkitlerin en önemli faaliyetlerinin başında gelmekteydi.

Birinci Bölüm: Takvimlerin bu kısmında tarihî bilgiler ve astrolojik konular bulunmaktadır. Hz. Adem’den itibaren peygamberlere, halifelere, Selçuklulara, büyük küçük Türk ve Müslüman beyliklerine, Osmanlı ve Karamanlılara dair kronolojik bilgiler tarihî sıralamaları belirtilerek listelenir. Bu kronolojinin ardından birtakım astronomik ve astrolojik bilgiler gelir; yıldızların, Güneş’in, Ay’ın ve mevsimlerin hükümlerinden, kan almaktan, rüya tabirlerinden, mevsimlere, aylara göre yenilmesi, içilmesi veya kaçınılması gereken yiyeceklerden, içeceklerden bahsedilir. Birinci kısım bazı takvimlerde çok uzun, bazılarında ise çok kısa tutulmakta ya da hiç bulunmamaktadır.

Birinci bölümde ayrıca Zayiçe ve Ahkâm başlıklı bir kısım bulunur. Burada bazı astrolojik değerlendirmeler vardır. Ayrıca yapılacak işler için en uygun zamanın ne olduğu, padişah, vezirler, devlet adamları hakkında ahkâmî bilgiler, mübarek gün ve geceler, Hicrî aybaşları belirtilir. Mevsimlere göre hava hareketleri ise “Mevâsim” veya “Mevâsim ve ahvâl-i kevâkib” başlığıyla kaydedilir.

Bölümün sonunda “Tarih-i Türkî veya “Sâl-i Türkân” adlarıyla bilinen On İki Hayvanlı Eski Türk Takvimi yer alır. Bu takvimde yılların hangi hayvana karşılık geldiği belirtilir.

İkinci Bölüm: Takvimin asıl bölümüdür. Burada on üç sayfa cetveller halinde (Hicrî/Rumî) takvimler bulunur. On iki veya on üç yaprakta her günün karşısına o gün içinde hangi işin yapılmasının uygun olduğu veya olmadığı gibi bilgiler de yazılır. On iki ayın yaprağında gelecek yılın talihi ve on iki burcun bulunacağı konumun dereceleri de belirtilir. Ayrıca gezegenlerin dereceleri ve hangi burçta oldukları da yazılır. Ayın Hicrî ve Rumî günlerinin belirtildiği sütunların yanında değişik bilgilerin yer aldığı İhtiyarat, Delâlât, Tevkî‘ât, Cum‘uât ve Mevâki‘-i burûc başlıklı başka sütunlar da bulunur.

Bu sütunların mahiyeti sırasıyla şu şekildedir:

İhtiyarat: Ayın o gününde yapılması veya yapılmaması gereken işler bu sütunda yazılır.

Delâlât: Bir aylık bir dönem için, başta padişah ve devlet adamları olmak üzere ulema ve bazı önemli kimselerin yapması ve yapmaması gereken işler yazılırdı. Burada ayrıca günlük hayat hakkında da bazı genel hükümler ve tavsiyeler bulunmaktadır.

Tevkî‘ât: Önemli ve mukaddes günler, geceler, bayramlar, meteorolojik bilgiler, ayların adları, bazı gezegenlerin günlük durumları yazılırdı.

Cum’uât: Farsça olarak haftanın günlerinin isimleri yer almaktadır.

Mevâki‘-i burûc: Ayın on iki burçtan hangisinde bulunduğunu göstermektedir. Bazı takvimler günlük namaz vakitlerini ve dinî ibadetlerle ilgili önemli vakitleri de bulundurmaktadır. Namaz vakitlerinin dakik ve hassas olarak belirlenmesi gerektiğinden, takvimlerde bu vakitler saat ve dakika olarak verilmiştir. Beş vakit namazın yanında iştibâk-i nücum (yıldızların belirmeye başladığı an), işâ-i evvel, işâ-i sâni (yatsı namazı), imsak, tulu‘-i âfitâb, vakt-i işrâk, duha, dahve-i kübra, tahvilât-ı kamer gibi dinî veya çeşitli önemi bulunan vakitler de belirtilmekteydi. Bazı müneccimler sadece namaz vakitlerini gösteren hususi takvimler de hazırlarlardı. (TSMA, E. 6536/3, 1241 Yılı namaz vakitleri takvimi)

Üçüncü Bölüm: Son bölümde, o yıl içinde meydana gelmesi beklenen Ay veya Güneş tutulmaları, ne zaman ve nasıl olacakları detaylı olarak, bazen de resimlerle belirtilir. Ayrıca tutulmaların astrolojik açıdan değerlendirilmeleri de yapılır.

Tarih Olmuş Takvim Notları

Takvimlere, takvimi kullanan kişi tarafından adeta bir ajanda gibi kullanılarak günlük, ilgi çekici ya da yazan için önemli hadiseler yazılırdı.

Kandilli Rasathanesi Kütüphanesi’nde bulunan ve farklı tarihlere ait takvimlerden derlenen bu kayıtlardan ilgi çekenleri şu şekilde sıralanabilir:

“Raeytü fi’l-menâm Resûlallah sallallahu aleyhi vesellemmaa ezvâc-i tâhirat” (Takvim 62).

“Bugün vakt-i asrda bir sual için Kapu tarafına davet olunduk”

“Harîk-i azîm-i Sultan Bayezid”

“Sultan Abdülmecid Efendimiz rukûb ale’l-bahr etti. Sefer-i bahr için, ba‘dehû bir fırtınaya Karadeniz’de tutulup korkup geriye avdet buyurdular. Ba‘dehû yevmu’l-erbaa saat iki dakika otuz ikide karadan Rumeli canibine sefer ve rukûb ve hareket buyurdular” (Takvim 234)

“Zuhur-i harîk der-Harem-i Hümâyûn-i Beşiktaş ve suhten-i kulûb-i ehl-i îmân be-telef-i Emine Sultan Kerîme-i Sabiyye-i Şehinşâhî”

“Azîm ve şedîd zelzele şüd” (Takvim 39)

“Zelzele şüd, Der Lâ. Beyne’l-işâeyn. Hafsa (Havza) nâm kasaba zelzeleden bi’l-külliye münhedim olmuş. Edirne’de inhidam-i kesîr vâki olmuş” (Takvim 48).

“Vefât-ı Sadullah Efendi Nâzır-ı Baruthâne”

“Saat-i ezâni sekizi yiğirmi üç dakika mürûrunda tamâmü’l-celâ hakiki küsûf oldu. (2 Muharrem 1232)”

“Şevketlü Hünkâr Üsküdar’a otağa geçtiler” (Takvim 25).

“Zelzele-i hafîfe (10 Safer 1143)”

“İbtidâ-i binâ-i câmi ve türbe ve sebîl-i sâhib-i devlet Hekimpaşazâde Ali Paşa der kurb-i Davud Paşa (27 Zilkade 1145)”.

“Kapudan Paşa Âsitane’de mevcud bir kaç pare çektirme bir iki kalyon ile Akdeniz’e azîmet eyledi (Safer 1146)”.

“Medrese sükkânından Molla Osman sıla-i rahim için Bartın’a gitmeğin dört aya dek gelmek üzre izin verilmiştir.”

“Özbek elçisi ve maiyetinde olan Şeyh Muhammed Niyaz ile Veliyüddin Efendi’nin hânesinde görüştük.”

“Kapudan Paşa CanımHoca Karadeniz’den geldi. Ma‘a Yalı Köşkünden arza çıktıkda kaldırılıp Kütahya’da kalebend eylediler. Becayiş, Laz Ali kapudan şüd.”

“Azl-i şeyhülislam Ataullah Efendi ve nasb-ı Arabzâde Arif Efendi der yevm-i hâmis fî 27 Ca sene 23” (Takvim 150).

“Şedîd sovuk oldu ve kar yağdı, üç karış.”

“Nureddin Molla tıraş şüd. Mübarek bâd.”

“Molla Necib kızamık çıkardı” (Takvim 30).

“Zelzele-i kebîre der iklîm-i Azerbaycan ve harabî-i ebniye ve an iklim ve helâk-i valiyeş Süleyman Paşa be-ekser-i etbâ berây-ı inhidâm-i sarayeş.”

“Dişimi çıkardım, köksüz ve bilâ-zahmet.”

“Zelzele-i hafife şüd. Der liva-i Bursa’da şedîd olmuş. Amasya etrafında dahi ziyâde şedîd ve Çorum kasabası külliyen münhedim ve nüfus-ı kesîr telef olmuş (19 Zilhicce 1208).”

“Oğlum Ahmed Necib dünyaya geldi.”

 

Takvimlerde Esrarengiz Bilgiler

Takvimlerin ahkâm bölümleri müneccimler arasında büyük bir öneme sahiptir. Zira bu takvimlerde gelecek hakkında bazı hadiselerin bilinip bilinmemesi müneccimin ne kadar maharetli olduğuna bir delil idi. Hususiyle müneccimbaşıların padişahların cülus veya ölümlerini bu takvimlerde önceden bildirmemeleri veya yanlış olarak bildirmeleri diğer müneccimler ve halk tarafından tenkit edilmekteydi. Müneccimbaşı Mehmed Çelebi (ö. 1630) 1617 yılında vefat eden Sultan Birinci Ahmed’in ve 1622’de vefat eden İkinci Osman’ın vefatlarını o senelerde hazırladığı ahkâm takvimlerinde haber vermiştir. Ancak bu hadiseleri takviminde açık açık yazmamıştır. Bundan dolayı bu mühim hadiseyi ahkâm takviminde göremeyenler ancak ahkâm ilminde de mahir olduğunu bilenler, sultanın vefatı gibi önemli bir hadiseyi dahi bilememiş olmakla kendisini taciz etmek istemişlerdir. Müneccimbaşı ise, bu hadiseyi bildiğini söyleyerek Hazine-i Amire’ye verdiği 1026 Yılı Ahkâm-ı Sâl Takvimi’ne bakmalarını söylemiştir. Meğer Mehmed Çelebi takvimde, “Padişah-ı İslâm’ın Kuvvetine” yazısında geçen “kuvvet” kelimesinin yazılışındaki “kaf” harfinin noktasının birini kırmızı kalem ile koymuş ve ortadaki vav harfini de şeddesiz yazarak, (bu durumda okunuşu “Padişah-ı İslâmın Fevtine” olmuştur) Sultan Birinci Ahmed’in (1603-1617) vefatını o sene hazırladığı takviminde işaret etmiştir.

Takvimlere Düşülen Notlar

Müneccim ve muvakkitler tarafından hazırlanan takvimler üzerinde bulunan notlar, verdikleri ilginç bilgiler sebebiyle hayli dikkat çekicidir. Takvimlerin asıl önemli ciheti, takvimi kullanan kişi tarafından adeta bir ajanda gibi kullanılarak günlük, ilgi çekici ya da yazan için önemli hadiselerin yazılmasıdır. Bu kayıtlar arasında son derece ilginç bilgilere de rastlanılmaktadır. Aralarında tavukların yumurtlama kayıtlarının bile olduğu bu ilginç kayıtların pek çoğu ay, gün ve hatta saat verilerek kaydedildiğinden dolayı büyük öneme sahiptir. Ailevî bilgilerin yanı sıra dönemin önemli siyasî hadiseleri, sosyal ve kültürel bazı notlar, İstanbul’un tarihi boyunca geçirdiği yangınlar ve depremler bu takvimlerde dikkatli bir şekilde şiddetlerine de değinilerek belirtilmiştir.

Ayrıca takvimlere yangın, Ay-Güneş tutulmaları, yağmur, kar ve dolu yağması, fırtına çıkması, gökkuşağının görülmesi, kuyruklu yıldızlar, gemilerin denize indirilmesi gibi hadiseler de kaydedilirdi. Bunların yanı sıra önemli bazı tayin ve aziller, sürgünler, isyanlar, karışıklıklar, savaş ilanları ve barış kayıtları, devletle ilgili mühim bazı gelişmeler de kaydedilmiştir. Öte yandan takvimi kullananın ya da yapanın kendisi ve ailesi ile ilgili evlilikler, sünnet düğünleri, ölümler ve doğumlar da diğer mühim kayıtlar arasında geçer.

İslam medeniyeti astronomisinin en mühim unsurlarından birisi olan takvimler, Osmanlı öncesi Türk ve İslam devletlerinde olduğu gibi Osmanlılarda da müneccimler ve muvakkitlerin en önemli faaliyetlerinin başında gelmekteydi. Zira yapılan takvimler başta padişah ve devlet adamları olmak üzere bütün halkı çok yakından ilgilendirmekteydi. Sultanlara ve devlet adamlarına sunulan takvimler hayli süslü ve renkli bir şekilde hazırlanırdı. Karşılığında da hayli ihsanlar ve hediyeler alınırdı. Her yıl büyük bir özenle hazırlanan Osmanlı müneccim takvimlerinin pek çoğu bugüne ulaşmıştır. Astronomik ve astrolojik açıdan büyük bir değere sahip olan bu takvimler, astronomi tarihi yanı sıra diğer pek çok bilim dalı açısından da incelenmeye değer belgelerdir.

Kaynaklar: Ahmed Şakir Paşa, Takvim-i Nücumî, İstanbul 1306; Fatin Gökmen, Eski Türklerde Hey’et ve Takvim, İstanbul 1937; Hatayî Ceylanî, Tâli’-i velâdet-i Sultan Mehmed b. Murâd Hân,TSMK, Y. 5513; Hayri Başbuğ, “Nevruz”, Türk Dünyası Araştırmaları, 34 (1985), 74-79; J. Ruska, “Zayirce”, İslamAnsiklopedisi, XIII/476-7; Kandilli Rasathanesi Kitaplığı Takvim Kataloğu (haz. M. Dizer-A. Özgüç), İstanbul 1973; N. Atsız. “Fatih Sultan Mehmed’e Sunulmuş Tarihî Bir Takvim”,İstanbul Enstitüsü Dergisi III (1957), 17-23; Salih Zeki, Kâmus-ı Riyaziyyât, İstanbul 1315; Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık”, Osmanlı Bilimi Araştırmaları I, İstanbul 1996, s. 159-207; S. Aydüz, “Müneccimbaşı Takvimleri ve Tarihi Kaynak Olarak Değeri”, Cogito, 22 (2000), 132-144.

Prof. Dr. Salim AYDÜZ İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Bilim Tarihi Bölümü

Yedikıta Dergisi’nin Ağustos 2013 tarihli 60. sayısından alıntılanmıştır.

2 Zilhicce 1439 Pazartesi

Arama

Miladi'den Hicri'ye

Hicri'den Miladi'ye