İbni Ömer radıyallâhu anhümâ’dan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

“Biz Araplar, ümmî bir cemaatiz, ne yazar ne de hesap yaparız. Bir ay kâh şöyledir kâh böyledir.”

Râvî der ki:

“Resûlullah, bununla ay bazen yirmi dokuz, bazen otuzdur, demek ister gibi mübarek parmaklarıyla işaret buyurdu.”[1]

Müslim’in rivayetinde ise; “Resûlullah bir keresinde iki elinin on parmağını açarak bir ay şöyle şöyledir diye buyurmuş ve üçüncüsünde serçe parmağını kısarak ‘şöyledir’ demiştir ki bu yirmi dokuz gün demek oluyor. Sonra ‘şöyle şöyle şöyledir’ deyip on parmağını açıp kapayarak bazı ayların da otuz gün olduğuna işaret buyurmuştur. [2]

Fıtrat dini olan İslâm’ın ayların başlangıcını ve sonunu tespit için koyduğu hilali gözetleme kuralı, son derece sade ve pratik, cahil olsun alim olsun herkese uygun ve kolay bir çözümdür. Dağdaki, köydeki, şehirdeki tüm Müslümanların kullanabileceği bir usul ve üsluptur. Ancak İslâm, yine de bu konuda doğabilecek bazı ihtilafların çözümü için tespit ve ilan noktasında şahitlerin konumunu, adedini ve diğer kapalı noktalarını sonuna kadar aydınlatmayı da ihmal etmemiş, son olarak olayı en yüksek dinî otoriteye bırakmıştır. İşin burasında “hâkim” ve “veliyyu’l-emr” kelimeleri devreye girmektedir ki her ikisi de girilmesi yasak, dikenli telle çevrili bölgedir.

Öyleyse Müslümanlar fert ve toplum olarak sözü ayağa düşürmeden kavga ve kırgınlıklara yol açmadan şu veya bu şekilde günaha girmeksizin ibadetleri eksiksiz ve kusursuz yapmanın yollarını aramalı, sağduyu ile hareket etmeli, ifrat ve tefrite düşmemelidir.

Tabii bunu yapabilmek için de hilali gözlemelidirler. Çünkü fıkıh kitaplarımız “bu konuda astronomların haberlerine başvurulamayacağı gibi sahih olan görüşe göre onların sözleri de kabul edilemez.” [3] “Hatta bir astronomun bu hususta yaptığı hesapla kendisinin de amel etmesi caiz değildir.” [4] demektedir. Dolayısıyla bu işi uhdesine almış olup da Ramazan başlangıcını ve bayramı hesaba, takvime itibar ederek en az bir yıl öncesinden ilan edenler, büyük vebal içindedirler sorumluluktan kurtulamazlar.

Bugün Müslümanlar, hesaba itibar edilmeyeceği gerçeğinde birleşmişlerken hilalin “nasıl gözleneceği” konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıklarından çeşitli anlaşmazlıklara, yanlışlıklara düşmektedirler.

Her şeyden önce bilmemiz gereken şudur: Ramazan hilalini ve Ramazan’ın sonunda Şevval’in hilalini görmeye gayret etmek farz-ı kifâyedir. Şürünbilâlî’nin “Hilali gözetlemek kifayeten vaciptir.” sözünden açıkça anlaşılan bu davranışın farz-ı kifâye olduğudur. Çünkü bununla farz olan bir ibadete girişilmektedir. [5]

Ramazan ayı kamerî aylardandır. Kamerî ayların başlangıcı ve sonu hilallerin, yani ayın görülmesiyle ya da ondan evvelki ayın günlerini otuza tamamlamakla tespit edilir. Onun için hilali gözetlemeye Şaban ayından değil, Receb ayından başlanmalıdır. “Sayısını tamamlamak için Şaban ayının hilalini, Receb ayının yirmi dokuzunda gözetlemek münasip olur.” [6] Hatta bu işte tecrübe kazanmak için daha önceki aylardan itibaren gözetleme işleminin uygulanması yerinde bir davranış olur.

Hilalin güneşin batmasından sonra görülmesine itibar edilir. Bundan dolayı, bir yerde hilal zevâl (öğle) vaktinden evvel veya sonra görülse bununla o gün ne oruca başlanır ne de oruçtan çıkılır. O hilal, bir önceki aya aittir. Muhtâr olan budur. [7]

Hilali görünce üç kere tekbir (Allahu ekber), üç kere tehlîl (Lâ ilahe illallah) getirdikten sonra “Ey hayır ve salâh ayı, ben yaratan Allah’a iman ettim.” denmeli ve sonra da şu ayı –mesela Şaban’ı– götürüp bu ayı –Ramazan’ı- getiren Allah’a hamd olsun. Allah’ım, bu ayı bize emniyetle, iman ile, selamet ve selam ile hazırla!” diye dua etmelidir.

“Hilali görerek oruca başlayacağımız, hilali görerek bayram edeceğimiz” Ramazân-ı Şerîf’in hepimize hayırlı olmasını dileriz.

 

Doç. Dr. Mahmud Es’ad Coşan
Diyanet Gazetesi, sy. 196 (1 Eylül 1978), s. 4, 12.


Dipnotlar

1. Buhârî, “Savm”, 13; Müslim, “Sıyâm”, 15; Ahmed b. Hanbel, II, 129, 122, 52, hadis no: 6129, 6041, 5137.

2. Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, VI, 258.

3. Fetâvâ-yi Hindiyye (Fetâvâ-yi Alemgiriyye), II, 16. Bu hususla alakalı olarak aynı kaynak “Sirâcü’l-vehhâc’da da böyledir” notunu düşmüştür.

4. Fetâvâ-yi Hindiyye (Fetâvâ-yi Alemgiriyye), II, 16. Bu hususla alakalı olarak aynı kaynak “Mi’râc’d-dirâye’de de böyledir” notunu düşmüştür.

5. Mehmed Zihni Efendi, Nîmet-i İslâm, s. 577.

6. Fetâvâ-yi Hindiyye (Fetâvâ-yi Alemgiriyye), II, 16.

7. Fetâvâ-yi Hindiyye (Fetâvâ-yi Alemgiriyye), II, 16.

22 Safer 1440 Çarşamba

Arama

Miladi'den Hicri'ye

Hicri'den Miladi'ye